UÇAN KASABA
Bir
varmış, bir yokmuş... Zamanın birinde bir masal kasabası varmış. Bu
kasaba dağların arasında bir yerdeymiş. Buradaki dağlar öyle dik öyle dikmiş ki
bir noktadan, bir başka yere gitmeye olanak vermezmiş. Bu yüzden kasabada
hiçbir yol yokmuş. Zaten buranın adı da Yolsuz kasabaymış.
Yolun ne olduğunu bilmeyen kasaba
insanları birbirine gidip gelemiyormuş. Doğal olarak bu durum çeşitli sorunlara
neden oluyormuş. Bu yüzden akrabalar görüşemiyor, hısımlar buluşamıyor,
insanlar tanışamıyormuş. Ne kötü değil mi?
Kasabalılar, birbirlerine gidip gelme
işini zamanla çözmüşler. Nasıl mı? Tabii ki uçarak...
Herkes kendine göre bir uçma aracı
geliştirmiş zaman içinde. Kasabalıların kimi çalı süpürgesiyle, kimi yabasına
binerek uçuyormuş. En çok da halı kullanılıyormuş uçma eyleminde. Evdeki eski
halılar bu iş için yeterli oluyormuş tabii ki.
Gel zaman, git zaman... Uçmak, bizim
Yolsuz kasabalılar için bir yaşam biçimi hâline gelmiş. Daha önceleri
sonbaharda yaptıkları bağ bozumu şenliklerinin adını ve şeklini bile
değiştirmişler. Bundan böyle bu eğlenceler, Uçuş Festivali olarak düzenlenmeye
başlamış.
Uçuş Festivalinde herkes, aracını alıp
meydana çıkıyor ve uçma yarışmaları yapılıyormuş. Zaman içinde Uçma Festivali
çok gelişmiş. Seyircisi çoğalmış. Dereceye girenlere büyük ödüller konmuş. Bu
yüzden kasabalılar, her yıl festival günlerini iple çekiyorlarmış.
Yıllardan bir yılda yine festival günleri
gelip çatmış. Kasabalılar heyecan içinde hazırlıklara başlamışlar. Uçuş için
çalı süpürgesi kullananlar, süpürgelerinin çalılarını yenilemiş; yaba
kullananlar, yeni bir yaba yapmış; halı kullananlar, halılarının yırtıklarını
örerek yamamış. Artık herkes büyük güne hazırmış.
Bizim Yolsuz kasabada kimsesiz bir
oğlancık yaşıyormuş. Yok yok, bu oğlancık sizin sandığınız gibi kel değilmiş.
Aksine tepesinde gür saçları varmış onun.
Bizim gür saçlı oğlan hayalperest
biriymiş. Bu yüzden kitaplığında onlarca uzay, macera ve hayal romanı varmış.
Bizimki gece, gündüz onları okur olmadık şeylere kafa yorarmış.
O yıl gür saçlı oğlan da yaklaşan Uçma
Festivalini bekliyormuş. O da yarışmalara katılacakmış. Ancak onun ne çalı
süpürgesi, ne yabası, ne de halısı varmış. Buna karşın hiçbir telâşı da yokmuş.
Çünkü düşündüğü ilginç bir şey varmış ama ne?...
Arkadaşları da merak ediyorlarmış gür
saçlı oğlanın ne yapacağını:
-Ne ile uçacaksın? Ortalıkta hiçbir araç
göremiyoruz, diyorlarmış.
Gür saçlı oğlan kıs kıs gülüyor:
- O gün görürsünüz, diyormuş.
Sonunda beklenen gün gelmiş. İnsanlar,
festivalin başlayacağı saatlerde kasaba meydanına gelmişler. Yarışmaya
katılacak olanların yanlarında uçuş araçları hazırmış.
Kasaba yöneticisi kısa bir konuşma yapıp
festivali başlatmış. Sonra.
- Uçma yarışlarına katılacak olanlar uçuş
pistinde sıralansın, demiş.
Yarışmacılar kalabalıktan ayrılıp ileri
çıkmışlar. Kimileri halısını yere serip üzerine oturmuş; kimileri de yaba ve
çalı süpürgelerinin saplarına, ata biner gibi binmişler. Yarışmacıların en
sonunda bizim gür saçlı oğlan varmış. Doğal olarak onun yanında hiçbir şey
yokmuş.
İzleyenler, gür saçlı oğlanın bu hâline
bakıp şaşırmışlar. Kasaba yöneticisi de merak içindeymiş:
- Evlâdım sen de mi yarışmacısın, diye
sormadan edememiş.
Gür saçlı oğlancık kendinden emin bir
şekilde:
- Evet, ben de yarışacağım, diye karşılık
vermiş
Kasaba yöneticisinin şaşkınlığı daha da
artmış:
- Yanında herhangi bir araç göremiyorum.
Neden, diye sormuş.
Gür saçlı oğlancık, yöneticiye yanıt
vermemiş. Aşağı eğilip oralardaki bir dal parçasını eline almış, onunla
çevresine bir metre çapında bir daire çizmiş.
Kasabalılar gibi yönetici de ilgiyle
izliyormuş onu:
- O da ne, diye sormuş.
- Uçan daire, diye yanıtlamış gür saçlı
çocuk.
- Onunla mı uçacaksın?
- Bütün uzaylılar bununla uçuyor.
- Ama burası uzay değil, biz de uzaylı
değiliz.
- Yanılıyorsunuz, burası uzay, biz de
uzaylıyız. Örneğin marslılar da bize uzaylı diyorlarmış.
Gür saçlı oğlancığın son sözleri herkesi
güldürmüş. Çaresiz yönetici de başını iki yana sallayarak işine dönmüş. Yanında
getirdiği kafesi yukarı kaldırmış. Kafesin kapağını açıp içindeki kerkenez
kuşunu dışarı çıkarmış. Onu yarışçılara gösterip:
- Bunu yakalayıp bana getiren yarışı
kazanıyor, demiş.
Kerkenez kuşunu bulutlara doğru savuran
yönetici yarışçılara dönüp:
- Bir, iki, üç, demiş. Fırlayın, yarış
başladı.
Bir anda ortalık karışmış. Halılar
altlarındaki tozları savura savura havalanmış, yaba ve süpürgeler yukarı
fırlamış. Ya bizim gür saçlı oğlancık?...
Gür saçlı oğlancığın hâlini hiç sormayın.
Ortalıktaki toz, duman sıyrılınca kasabalılar onu dairesinin üzerinde oturuyor
olarak görmüşler. Şaşkın bir hâldeymiş.
- Allah Allah neden uçmadı benim dairem,
diye mırıldanıyormuş. Oysa bütün uzaylılar uçmak için daire kullanıyordu.
Romanlar öyle yazıyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder